Her kim ki bu kentin ekmeğini yiyor, suyunu içiyor, küpünü dolduruyor, yeddi ceddine yetecek kadar bu kenti sömürüyor ve karşılığında bu...

Her kim ki bu kentin ekmeğini yiyor, suyunu içiyor, küpünü dolduruyor, yeddi ceddine yetecek kadar bu kenti sömürüyor ve karşılığında bu kent için hiçbir şey yapmadığı gibi yapacakların da önünü keserek bu kente ihanet ediyorsa ne bu dünyada, ne de öbür tarafta hakkımı helal etmiyorum. Türkiye nüfusunun tamamına yakının kursağında hala bu kentin ekmeği var nankörler!

Tepki daha nasıl yazılır bilemiyorum, bundan daha açık yazdığım zaman bu gazete kapanır ve hakkımda hakaret davası açılır, kime kızdığım ve kime hakaret ettiğim açıkça belirtilmese de aslında herkes bunların kim olduğunu isim isim biliyor.

Sürekli yazacağım:

Bu kent için hala canla başla çalışanları saygıyla selamlıyorum, her kötü koşulda koşulsuz bu kent için fedakârlık yapanları tenzih ederek ve yüksek sesle diyorum ki:

Bu kente ihanet eden, siyasetçisinden sendikacısına,  esnafından sokaktaki insanına kadar her kim varsa hakkımızı helal etmiyoruz. Nokta.

Neden bu kadar saldırıyorum?

Günlerdir yazı yazmıyorum, yazı yazmak için moral ve isteklendirme bulamıyordum ama nereye kadar? Birileri çıkacak ve “Kral Çıplak” diyecek, bu ben olurum, bir başkası olur.

EPDK nın son açıkladığı enerji sektörüne yönelik yerli ve ithal kömür ayrımcılığı, siyasetçilerin ucuz kahramanlık(Hamaset) gösterileri, STK ların –bazıları hariç- korkak ve üşengeç davranışları, hatta bazı STK ların asli görevini inkar edercesine emekten yana tavır almak yerine iktidarı incitmeme yumuşaklığı ve son olarak Ali Baltaş ve benzeri uzmanların -ki buna kendimi de eklersem beni bağışlayın- tüm uzmanların en vurucu uyarılarına rağmen idarecilerin bir türlü kış  uykusundan uyanmamaları ve kenti yine aynı yerlerinden yırtan sel banyoları, bende : “Acaba bunlarda mı bu kente ihanet içindeler?” hissi yaratıyor.

Bundan böyle hiç kimseyi ayrım yapmadan eleştireceğim, yeri geldiğinde buna kendim de dahil, her kim bu kenti düşünmek yerine kendini düşünüyorsa yazı ile usulüne uygun eleştireceğim, asıl demek istediklerimi de yani bilinç altından geçenleri de sözlü olarak havaya savuracağım nereye giderse gitsin!

Ne yani kendimizi bir bidon benzinle valilik önünde yakarak mı duyuracağız, bu ne vurdum duymazlıktır, bu ne gaflet ve delalet halidir, nedir bu kentin “Küçük olsun da benim olsun” kurnazlarından çektiği?

Palavra değil realitedir:

Onlarca basit çözümü olan ve dünyanın en az bulunur bir coğrafyasına sahip bir kentimiz var, yar altı zenginliğinin yanında yerüstü zenginliği, harika bir topoğrafyası, eşine az rastlanır mavi denizi ve yeşil ormanı ile içi içe bu kadar kötü mü yaşanılır? En zor olanı seçip inatla cennetimizi cehenneme çeviriyoruz, bu nedenle bütün bu kötü sonuçlara sebep olanlara hakkımızı helal etmediğimiz gibi hak edene hak ettiği etiketi de yapıştırmak bir vatan borcudur.

  Yazan: Mehmet Çelik