Ölülerine bile huzurun çok görüldüğü Filistinli anaların ıstırapları çalkalıyor dünyayı her dem. Yine şehit edilen biçare yavruların kurşun parasının dahi istendiği Doğu Türkistan'da şimdile...

  Ölülerine bile huzurun çok görüldüğü Filistinli anaların ıstırapları çalkalıyor dünyayı her dem. Yine şehit edilen biçare yavruların kurşun parasının dahi istendiği Doğu Türkistan'da şimdilerde gözyaşları bile ağlıyor... Düşündükçe ezile büzüle kahroluyor insan, sanki I. Cihan Harbi sonrası sade Osmanlı değil, dünya da yıkıldı merhametsizce. Çin’de onlarca cami kadem kadem yıkılırken komünizmle illetlenen ruhsuzlar ordusuna direnecek gücümüz var elbet, fakat birlikten yoksun ve dirlikten beri kalmış vaziyetteyiz. Kenya’da, Çad’da, Somali ve diğer Afrika’nın nefesi alıkonan sayısız ücra köşesinde yer altı için yerin üstü sefalete terk ediliyordu. Aldatanlara aldanan biçareler misyonerlerin tuzaklarına teslim oluyor ve elde şu cümlelerle sarf olan pişmanlıklar kalıyordu: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde onların ellerinde İncil bizim ise meralarımız, ormanlarımız, hayvanlarımız, madenlerimiz vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde ise topraklarımız, çiftliklerimiz ve maden işletmelerimiz vardı...” Ne yöne doğru baksam kan, nereye baksam izdiham. 14 Haziran 2021 senesi NATO zirvesinde barış kutlamaları yapılmıştı anbean. Evet, haklılardı, bu kocamış ve acuze müessese Avrupa'da huzur ve saadeti sağladığı, sükûn ve ferahı tesis ettiği için. Ölen Müslümanlar ve bilhassa Türklerdi çünkü. Kendilerinden gayrı her millete köle olarak bakan beyazlar, sömürdüğü her ülkede vahşeti çağırsa da, izdihamı ırak tutmuştu haddizatından. Hindistan'da milyonlarca Müslüman İngiliz artıklarının gadabında eriyor, Bosna'da İzzetbegoviç'in emaneti yeni Fatihlerine hasret asimile fitnesinde kaynıyor, Myanmar'da her eziyet Müslüman’a reva görülüyor, Lübnan'da Fransız kalıntıları ihtilaf ve tefrikalarla kavimleri birbirine kırdırıyor, Suriye'de bir gün olsun çileler dinmiyor ve Afganistan'ın garip ve mahzun halkının her iki ferdinden birisi açlıkla boğuşuyor. ABD'li meşhur tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy Ölüm ve Sürgün adlı kitabının ön sözünde sadece ve sadece resmi kayıtlara göre yirminci yüzyılda beş milyon Müslüman Türk'ün öldürüldüğünü kaydetmişti. Bunlar Batılı yahut Batılıların ısmarladığı yamyamlardı. Bu mezalim Orta Asya’dan bütün dünya Müslümanlarının yaralı sinelerine pespaye bir zevk uğruna fersah fersah yayıldı şimdilerde. Bu menhus asır, bu kirli yüzyıl Müslüman’ın gözyaşı asrıydı bundan böyle...