Evet batı bu tabiri çoktan hak etti de biz bir türlü anlamak istemedik. Ülkemizdeki batı hayranları da bundan nasibinin alsın.  

Sevgili Atatürk’ün “Muasır Medeniyetler” dediği de bu iki yüzlü batı değildi zaten. Baştan bunu açıklamakta fayda var. Neden bu kadar ağır ve net konuşuyorum? Aslında bu tabir bile az ve eksik kalıyor, anlatayım bir de benden dinleyin. 

Aslında hikaye çok eskiye dayanıyor, ülkemizdeki bazı entelektüeller kabul etmese de aslında hikaye Hz. Muhammed’e kadar dayanıyor. 

Dünyamız sosyal yaşama geçtiğinden beri veya tek tanrılı dinlere geçtiğinden beri her din taraftarı kendilerini haklı ve cennetlik gördü, kendileri dışında kalanları da cehennemlik ve kötü gördü, görmeye devam etti. Bu her din için geçerliydi. Hz. Muhammed İslamiyet’i kurduğundan beri diğer din mensupları buna sürekli karşı çıktı, İslamiyet Arap yarım adası ve civarında kalırken Hristiyanlık batıya yöneldi ve gittiği her yere dinlerini de götürdü. Çok bilinen bir hikayedir: “Beyaz adam buraya geldiğinde onun elinde İncil vardı, bizim elimizde topraklarımız vardı, bir süre sonra bizim elimizde İncil vardı, beyaz adamın elinde bizim topraklarımız vardı” Yani Hristiyan toplumu batıya giderken dinini de götürdü ve toplumları etkilediler. Bir hikâye daha: Kuzey kutbuna yakın yaşayan ve henüz dinden haberi olmayan Eskimolara ziyarete giden papaz onlara dini aşılamak üzere vaaz ettiğinde ve cennet- cehennemin varlığından bahsettiğinde Eskimoların ileri gelenleri papazın anlattıklarından ve cehennem azabından korktuklarından papaza sorarlar:” peki papaz efendi bütün bunları bilmeseydik yine cehenneme gider miydik?” diye sorduklarında papaz: “Hayır” demiş, o zaman çok üzülmüşler ve “keşke söylemeseydin” diye sitem etmişler. Bu hikâyeler uzar gider. 

 O Çocuğu batı ezelinden beri İslamiyet’i ve bu dine mensupları hiçbir zaman kendinden biri gibi görmedi, bu fikre karşı çıkan batılı entelektüeller de var ama sesleri cılız kalır, çoğunluk ve yönetim politikaları İslamiyet’e mensup ülke ve vatandaşlarını hep ikinci sınıf gördü, bazı Arap ülkeleri bu aşağılık kompleksinden kurtulmak için batının her şartta kucağına oturmayı kendine reva gördü ama daha çok aşağılandı, dikkat edilirse dünya üzerinde savaşların en ağırı Ortadoğu’da olur ve ağıtlar Arapça-Kürtçe-Türkçe olur, sevinçler İbranice veya İngilizce- İspanyolca Fransızca vs. olur. 

Bu O Çocuğu batının iki vaz geçilmez düşmanı var, birincisi dini açıdan Hz. Muhammed, ikincisi batı emperyalizmine postalını öptüren Atatürk’tür.  

Şimdi bu yazıma itirazı olan dostlarımın tepkileri hiç de umurumda değil neden? Ağzımızla kuş tutsak, kendimizi en iyi entelektüel olarak görsek de , evrensel dünya kardeşliğine inanan bir sosyalist, ateist veya komünist olsak da dini inancı Müslüman bir toplumun üyesi isek, hiçbir inancımız olmasa bile batıya göre ötekiyiz. Hiç düşündünüz mü batıya giden yazarımız, şairimiz veya diğer mesleklerden olan entelektüellerimiz batıdan ödül almaları ve başarılı sayılmaları için ülkemizi ve inancımızı neden kötülerler veya bir yazarımız: 

 “ aslında biz Ermenilere soy kırım yaptık” demese idi Nobel alabilir miydi? 

Türk-İş'ten asgari ücret açıklaması! Türk-İş'ten asgari ücret açıklaması!

Bu ülkenin kurucusuna hakaret etmeyen sözde entelektüellerimiz bu vahşi batıda asla adam yerine konmaz. Bu O. Çocuğu vahşi batıya sığınan vatan hainlerimiz “Türkiye’de bize işkence yapılıyor bu nedenle size sığındık.” Dedikleri için kabul görürler. 

Bir tespit daha: Hz. Muhammed’in iğrenç karikatürlerini çizen batılı sıpalar el üstünde tutulurken, AB denen soyka bizi birliğine alması için bizden ilk istediği şey:          Bürolarınızdan Atatürk posterlerini kaldırın.” Demişti. 

Bir tespit daha: Arapların. AB ülkelerinin, ABD denen şerefsizin, PKK ve onun yerli maymunlarının tek düşmanı: Atatürk… 

Ve son olarak: Bu vahşi batı aydınlanmamızın önünü Köy Enstitülerini kapatarak fert-birey olmamıza engel olmaları bile bir etnik faşizmdi ve bunu başardılar yoksa bu kadar dahili ve harici bedhahlarımız olur muydu? 

 Şimdi gelelim zurnanın zart dediği yere: Aynı vahşi batı yani O. Çocuğu batı Avrupa’nın göbeğinde Bosnalı Müslümanlar katledilirken hem seyirci kaldılar, hem de zevkle izlediler. Aynı vahşi batı Suriyeli gariban göçmenleri deryalarda ölüme iteklerken seyirci kaldılar ve ses çıkarmadılar ve son olarak her türlü savaşın karşısında olan biri olarak; Ukrayna –Rusya savaşında ülkelerini terk eden Hristiyan Ukraynalılara bu O.Çocuğu batı öyle bir sahip çıktı ki adeta birbiriyle yarıştılar ve bu iki yüzlü davranışlarını da medyada reklam aracı yaparak utanmadan yayınlattılar. İşte tüm bu nedenlerle ve 50 yıldır bizleri kapısında bekleten bu şerefsiz batıya: O Çocuğu demeyelim de ne diyelim?