'Türk gibi başla, Alma gibi devam et, İngiliz gibi bitir' dediler yıllarca, kendini bitir demenin en latif hâliydi kulaklarda. Aslını tanıyamamak, şuurun dehlizlerinde hakikat kıvılcımlarıyla cemiyet...

'Türk gibi başla, Alma gibi devam et, İngiliz gibi bitir' dediler yıllarca, kendini bitir demenin en latif hâliydi kulaklarda. Aslını tanıyamamak, şuurun dehlizlerinde hakikat kıvılcımlarıyla cemiyeti, toplumu anlamaktan daha kolaydır daima. Haberlerde hep çıkar karşımıza. Kışın açık boğaz dar bir penye, yazın zemherî bir ihtişamı omuzlayan izbe bir pardesü... Adamın biri, dehşetli bir fırtına olacağı haberini günlerce zihninden çıkaramamış. Bütün ihtiyaçlarını, zaruri olanları da dahil, internetten temin ediyor, asla evden bir adım öteye gitmiyormuş. Aradan aylar geçmiş, usanmış, bıkmış ve belki kendini iğfalle, artık fırtına olmayacağına kanaat getirmiş. Nitekim ev eşrafı da, 'hürriyet'lerine kavuşacağı anı, tıpkı yıllarca esir olan bir gazinin yavuklusuna kavuşacağı anın vecdiyle bekliyormuş. Ertesi gün, hazırlıklar yapılmış, tedbir ve tereddüdün ruhu gıcırdatan ürpertisiyle çıkılmış gezintiye. Ve aniden bir hortum alıp götürmüş zavallı aileyi ebediyete. Tanzimatla beraber hayatımıza giren 'hürriyet' mefhumunun hazin hikâyesi; zamansız aldanışlar... Reşit Paşa, Âli Paşa, Avni Paşa, Mithat Paşa; hepsi müsavat naralarıyla bir neslin aydınlarını zehirleyen zorba komitacılar. Bir imparatorluğa, koca bir maziye ithal kanunlar tatbik edenler. Dinleri Avrupa, mabetleri İngiltere. Devrin maskaraları, tapındıkları elinde idamla ziynetlenen zavallılar. Zamansızlar hiç dinmedi. Ruslarla harp etmemek için dirayetle direnen koca bir sultan, o gün Rus dostu, bugün toprak kayıpları müsebbibi ilan edildi. Aydınlarsa durmadı. Milliyetçilik mefhumu ırka hapsedildi. Enver'lerin Ziya'sı koca cihan devletini zifiri karanlığa düçar etti. Dün muhtelif milletlerin ceminden mürekkep bir devleti ırklara bölmek emsalsil bir mefkure, bugün Afganistan'a, Türkistan'a destek vermek laik tasmalılar tarafından yobazlık(!) ilan edildi. Türk Lisan Birliği, Gaspıralı'ların hayaliydi. Bir olan alfabe, önce binlerle parçaya ayrıldı. Sonra lisan birliği naraları atıldı. Gün geldi, bir ikisi hariç Türkler latinizmde ittifak etti. Sonrasıysa daha vahim. Âriflerimiz, Türk dilinin mahalli ve fonetik unsurlarının, sesli harflerdeki ciddi farkların latin harfleri sebebiyle Türk birliğine engel teşkil ettiğini gururla itiraf etti. Romanların izmleri uğruna Türk şiiri katledildi. Tasviye bir dili hecümerc etti. 21. yüzyıl için, Türk şiirine ölü, romanlara tuğla denildi. Velhasıl, bu "Zamansızlar Ülkesi"nde, özgürlük maskesiyle yoğrulan her ihtilal, zorbalıkla izdivaç eyledi.