10 Nisan 2021 Cumartesi
“Armut dibine düşer.” “Süt neyse kaymak da odur.” “Soydur çeker, .oktur kokar.” “Üzüm üzüme baka baka kararır.” “İtle yatan bitle kalkar.” “Körle yatan şaşı kalkar” gibi ata sözlerimizin değeri hepimizi biliriz. Bunlar kısa olmalarına rağmen çok anlam içerirler.
Bir ailenin meskeninde kitap, gazete, dergi yoksa orada yetişen çocuklar kitaptan, bilgiden, bilimden, okumadan uzak olurlar.
Okumayan, öğrenmeyen toplumlar daima aldatılır, soyulur, sömürülür ve ezilir. Merak etmeyen insanlar dinini, diyanetini, dilini, töresini, tarihini, ahlakını, sağlıklı yaşamayı, hijyeni, savunmayı bilemez.
Cahil kalan insanlar ise CIA köpeği sahte itlerin tuzaklarına düşer. 21. yüzyılda en varlıklı, en güçlü devletler bilgiye, bilime, teknolojiye yatırım yapanlardır.
Dünyada 1 yılda ortaya çıkarılan buluş, icat, patentlerin yüzde 90’ı ABD, Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore, İsrail, Fransa, Kanada, Avustralya, Finlandiya, Hollanda gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir.
İnternette yayınlanan faydalı bilgilerin yüzde 88’i İngilizce dilindedir. Gezegende yaşayan 8 milyar insanın 7 milyarı ile sadece İngilizce dili kullanılarak anlaşmak, iletişmek mümkün hale gelmiştir. İngilizce çok nitelikli bir dil değildir. Ancak 1500’lü yıllardan itibaren bu dil hakim olmaya başlamıştır.
Dünyanın en işlek, en kurallı, en mantıklı dili Türkçedir. Lakin bizler Karamanoğlu Mehmet Bey’i dinlemeyip bu matematiksel dili Arapça, Farsça, Rumca, Rusça, Yunanca, İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, İspanyolca, Aramice, Bulgarca gibi lisanların işgal ettiği bir yapıya çevirdik.
2021 yılı itibariyle ortalama bir Türk insanı günlük yaşamında sadece 300 kelime kullanıyor. Bunların da 200 tanesi Türkçe değil. Yabancı sözcükleri kullanmak maalesef özentinin de ötesine geçmiştir.
Etrafınızda konuşulanlara şöyle bir dikkatle bakınız. İnsanların ağzından çıkan sözcükler tamamen yabancıdır. Hele ki plaza Türkçesi diye bir dil var. Konuşanı boğasınız gelir. “Çek etmek, dönüş sağlamak, görüşme gerçekleştirmek, sayza uygun olmak, offline, ipad, advertise, mainstream, prime time, Android, konsolide etmek, repo, overnight, online, chatbox, fitness, haştag, free, dateline, airbag, sunroof, jetlag, sienen, bibisi, primetime, konfirmasyon, delete etmek, entivi, flash disk, show…” gibi tahta tadı olan kelimeler bizi iyice Amerikan toramanlarına çevirdi.
Bilgiden uzaklaştığımız için Türk mutfağı diye bir şey de kalmadı. Çarşıya çıkın. Lokantalarda geleneksel Türk yemeği bulmanız çok zordur. Kanser yapıcı Monosodyum glutamat (Çin tuzu, MSG), mısır şurubu (glikoz şurubu, nişasta bazlı şeker, NBŞ), sahte salça, sahte yağ, sahte tuz, sahte un, sahte baharat eklenmemiş bir tek yemek bulamazsınız.
Bakkallarda satılan rafine un, rafine süt, rafine yağ, rafine şeker, rafine salça, rafine peynir, rafine ekmekler bize ait değildir. Onlar kapitalist sistemin çok para kazanmak için bize kakışladığı gıda görünümlü çöplerdir.
Sadede gelirsem, okumayan, öğrenmeyen, bilgi ile dolu olmayan insanlar asla üretemez, lider olamaz, topluma yön veremez, çare bulamaz. Okumayan bir insan aynı zamanda faydalı şeyler de yazamaz.
Sabun köpüğü, ruh hastalığı içerikli şeyler okumanın ve yazmanın topluma bir faydası olmaz. Okunduğunda insanın önüne yeni pencereler açan kitaplar değerlidir.
Fal, burç, rüya tabirleri, cin-peri, magazin içerikli yayınlar sizi daha da alık ve aptal hale getirir.
1700’lü yıllardan beri yalpalama, tökezleme, yere kapanma, aldatılma, uyutulma havuzunda yüzüyoruz. Bu kemikleşmiş köhne yapıyı istersek 10 yılda kırabiliriz. İnsan en çok ilk 7 yıl içinde öğrenir. Çocuklarımızı ilk 7 yıl bilim ile eğitirsek sorun ortadan kalkacaktır.
Ali Özdemir
Eğitimci-Yazar-Yayıncı
0505 220 83 85
Not: Mart ayının son pazartesi gününü içine alan hafta Kütüphaneler Haftasıdır.
“Armut dibine düşer.” “Süt neyse kaymak da odur.” “Soydur çeker, .oktur kokar.” “Üzüm üzüme baka baka kararı.” “İtle yatan bitle kalkar.” “Körle yatan şaşı kalkar.” gibi ata sözlerimizin değeri hepimizi biliriz. Bunlar kısa olmalarına rağmen çok anlam içerirler.
Bir ailenin meskeninde kitap, gazete, dergi yoksa orada yetişen çocuklar kitaptan, bilgiden, bilimden, okumadan uzak olurlar.
Okumayan, öğrenmeyen toplumlar daima aldatılır, soyulur, sömürülür ve ezilir. Merak etmeyen insanlar dinini, diyanetini, dilini, töresini, tarihini, ahlakını, sağlıklı yaşamayı, hijyeni, savunmayı bilemez.
Cahil kalan insanlar ise CIA köpeği sahte itlerin tuzaklarına düşer. 21. yüzyılda en varlıklı, en güçlü devletler bilgiye, bilime, teknolojiye yatırım yapanlardır.
Dünyada 1 yılda ortaya çıkarılan buluş, icat, patentlerin yüzde 90’ı ABD, Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore, İsrail, Fransa, Kanada, Avustralya, Finlandiya, Hollanda gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir.
İnternette yayınlanan faydalı bilgilerin yüzde 88’i İngilizce dilindedir. Gezegende yaşayan 8 milyar insanın 7 milyarı ile sadece İngilizce dili kullanılarak anlaşmak, iletişmek mümkün hale gelmiştir. İngilizce çok nitelikli bir dil değildir. Ancak 1500’lü yıllardan itibaren bu dil hakim olmaya başlamıştır.
Dünyanın en işlek, en kurallı, en mantıklı dili Türkçedir. Lakin bizler Karamanoğlu Mehmet Bey’i dinlemeyip bu matematiksel dili Arapça, Farsça, Rumca, Rusça, Yunanca, İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, İspanyolca, Aramice, Bulgarca gibi lisanların işgal ettiği bir yapıya çevirdik.
2021 yılı itibariyle ortalama bir Türk insanı günlük yaşamında sadece 300 kelime kullanıyor. Bunların da 200 tanesi Türkçe değil. Yabancı sözcükleri kullanmak maalesef özentinin de ötesine geçmiştir.
Etrafınızda konuşulanlara şöyle bir dikkatle bakınız. İnsanların ağzından çıkan sözcükler tamamen yabancıdır. Hele ki plaza Türkçesi diye bir dil var. Konuşanı boğasınız gelir. “Çek etmek, dönüş sağlamak, görüşme gerçekleştirmek, sayza uygun olmak, offline, online, chatbox, fitness, haştag, free, dateline, airbag, sunroof, jetlag, sienen, bibisi, primetime, konfirmasyon, delete etmek, flash disk, show…” gibi tahta tadı olan kelimeler bizi iyice Amerikan toramanlarına çevirdi.
Bilgiden uzaklaştığımız için Trük mutfağı diye bir şey de kalmadı. Çarşıya çıkın. Lokantalarda geleneksel Türk yemeği bulmanız çok zordur. Kanser yapıcı Monosodyum gultamat (Çin tuzu, MSG), mısır şurubu (glikoz şurubu, nişasta bazlı şeker, NBŞ), sahte salça, sahte yağ, sahte tuz, sahte un, sahte baharat eklenmemiş bir tek yemek bulamazsınız.
Bakkallarda satılan rafine un, rafine süt, rafine yağ, rafine şeker, rafine salça, rafine peynir, rafine ekmekler bize ait değildir. Onlar kapitalist sistemin çok para kazanmak için bize kakışladığı gıda görünümlü çöplerdir.
Sadede gelirsem, okumayan, öğrenmeyen, bilgi ile dolu olmayan insanlar asla üretemez, lider olamaz, topluma yön veremez, çare bulamaz. Okumayan bir insan aynı zamanda faydalı şeyler de yazamaz.
Sabun köpüğü, ruh hastalığı içerikli şeyler okumanın ve yazmanın topluma bir faydası olmaz. Okunduğunda insanın önüne yeni pencereler açan kitaplar değerlidir.
Fal, burç, rüya tabirleri, cin-peri, magazin içerikli yayınlar sizi daha da alık, aptal hale getirir.
1700’lü yıllardan beri yalpalama, tökezleme, yere kapanma, aldatılma, uyutulma havuzunda yüzüyoruz. Bu kemikleşmiş köhne yapıyı istersek 10 yılda kırabiliriz. İnsan en çok ilk 7 yıl içinde öğrenir. Çocuklarımızı ilk 7 yıl bilim ile eğitirsek sorun ortadan kalkacaktır.
Not: Mart ayının son pazartesi gününü içine alan hafta Kütüphaneler Haftasıdır.
Ali Özdemir
Eğitimci – Yazar – Yayıncı
0505 220 83 85
Ortaokulu bitirdiğim 1982 yılında meslek lisesine gitmeye karar verdim. Gariban 30 kadar köylü çocuğunun olduğu sınıfta benden başka meslek sahibi olmak isteyen yoktu. Çoğunluk hekim, savcı, yargıç, mühendis, kaymakam, vali olma hayalleri içinde yaşıyordu. Lakin hiçbirisi hayallerine erişemedi. “Asgari” hayat standartlarında yaşamlarını sürdürüyorlar…
Sonuçta, 1982 yılının eylül ayında Bolu meslek lisesinin elektrik bölümünde okumaya başladım. Babam da elektrikçi olduğu için mesleğin bütün inceliklerini 3-4 yılda öğrendim.
1985 yılında Marmara Üniversitesi, Elektrik Öğretmenliği bölümüne başladığımda tesisat, kumanda, bobinaj vb. ile ilgili her konuyu iyi derecede biliyordum. O nedenle mesleki derslerde hiç zorlanmadım.
Üniversitedeki sınıfımızda ilk yıl 64 kişi vardı. 4 yılda, derslerde başarısız olduğu için atılanlar, kaydı silinenler, kendi isteğiyle ayrılanlar derken 34 kişi diploma alabildik.
Aynı yıl Edirne – Uzunköprü Endüstri Meslek Lisesinde öğretmenlik mesleğine başladım. 31. yılımı çalışıyorum. Aradan geçen zaman diliminde 10 farklı teknik okulda çeşitli sıfatlarla çalıştım.
Görev yaptığım her okulun TSE, CE, ISO, TKY şartnamelerine uygun olması için gücümün yettiği oranda katkı yapmaya çalıştım. Mesai saatlerimin dışında da kahve köşelerinde pineklemedim. Son 25 yılda bu ülkenin insanlarının beyni bilgiyle dolsun diye 50’den fazla (20 bin sayfa) kitap hazırladım. Amatör bir ruhla hazırladığım eserlerim dünyanın 66 ülkesinde okurlara ulaşıyor. Görmezden gelinsem de onore edilmesem de desteklenmesem de köşeyi dönemesem de yeni kitaplar yazmaya devam edeceğim.
Şu anda çalıştığım meslek lisesinin Türkiye çapındaki 4500 civarı lise arasında ilk 100 içinde yer alması için yenileme, geliştirme, yapılandırma çalışmalarımız devam etmektedir.
Okul kütüphanesine yeni 2-3 bin kitap gerekmektedir. Kodlama, yazılım, otomasyon atölyesine elektrik-elektronik-bilgisayar ile ilgili eğitim setleri lazımdır.
Meslek okullarına destek olanlar az da olsa vardır. Ben de okulunuza destek olmak istiyorum diyenler her zaman bize ulaşabilir. Kitapların, eğitim setlerinin alınmasına omuz verebilir.
Bu ülkenin çocukları iyi yetiştiği takdirde Almanya, Japonya, Amerika, Çin, Kanada, Fransa, İngiltere, Güney Kore gibi olabiliriz. Teknik eğitim iyi değilse hep yerimizde sayarız.
Ali Özdemir
0505 220 83 85
Devrek-Zonguldak
10.03.2021
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.