Geçenlerde takvim yaprağından okuduğum bu yazı çok dikkatimi çekti ve tüylerim diken diken oldu. Bu yazıyı dikkatlice okumanızı ve ibret alınması gerektiğini umarak sizlerin görüşünüze sunuyorum. Ben okuduğumda kafama TOKMAK yemiş gibi oldum.

Zonguldak ve Bartın Türkiye ortalamasının altında, Karabük üstünde! Zonguldak ve Bartın Türkiye ortalamasının altında, Karabük üstünde!

Öylesine ince ayrıntılar varken bu dünyayı kalıcı sanan ve astığım astık, kestiğim kestik misali kendini bir bok sananlara gelsin ve kafalarına TOKMAK gibi vurarak bir düşünsün bakalım.

İsim vermek yerine “Sermayesi eriyen adam” başlığı altındaki bu yazı sermayesi var sanıp da sağda solda hava basıp dilenci durumundaki  “Sermayesi eriyen bitik adam” belki adam olur da ah almaktan kurtulur.

İŞTE O YAZI:

SERMAYESİ ERİYEN ADAM - Bağdat yazın sıcak günlerinden birini yaşıyordu. İnsanlar güneşin hararetinden serinleyecek bir köşe arıyor, ağaç gölgelerine sığınıyordu. Adamın biri de dağlardaki mağaralardan getirdiği buzları satmaya çalışıyordu. Gelin görün ki o gün satışlar pekiyi gitmemiş, buzlar da öğlen sıcağında eriyemeye yüz tutmuştu. Tek sermayesi olan buzların erimesi karşısında adam, canhıraş bağırmaya başladı: “Sermayesi eriyen bu fakirden buz alan yok mu?” diyordu.

O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan Cüneyd-i Bağdâdî’nin kulağına bu sözler çarpınca aniden durdu, olduğu yere çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. Talebeler telaşlandılar: “Ne oldu hocam” diye sordular. Büyük âlim onlara sarsıcı gerçeği şöyle açıkladı: “Bu adamın söylediklerine dikkat edin! Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu fark ettim.

Sıcak, adamın maddî sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömür buzumuz eriyor, hissedebiliyor musunuz? Adamın buzlarına içinin sızlandığı kadar, ömürlerinin boşa tükenmesine karşı içi sızlamayanlara vahlar olsun...”