Bu gün dördüncü günümüz, ilk günler oldukça zorlandık, kimseyi tanımıyorduk,alışkın olmadığımız yüzler,huyunu-suyunu bilmediğimiz insanlar, kırk yıllık eşiniz bile olsa, üç çocuğunuzun anası bile olsa ilk  defa yüz yüze geliyorsunuz ama ortak yaşamın kurallarına uyduktan sonra bir sorun çıkacağını sanmıyorum, en azından şimdilik, burada güzel olan koğuş ağalığı diye bir şey yok, bir de avantadan geçinmek yok, başka bir güzelliği de en azından müebbet yemedik avukata bakılırsa ilk duruşmada serbest kalırız, ama insan kafayı kullandıktan sonra her ortamda yaratıcılığını gösteriyor; mesela dün bir mahkum çarşı izninde marketten iki paket aynı ağırlıkta baldo pirinç almış, eve geldiğinde birinden 5579 pirinç, diğerinden 5562 pirinç çıktığını fark etmiş, değil ülkemizde ,dünyada bir ilk sanırım. Kendimden örnek vereyim;

Zonguldak Limanı'nda hummalı çalışma! Zonguldak Limanı'nda hummalı çalışma!

Mesela marullar iki kere yıkanıyormuş ve en son suda sirkeyle banyo yaptırılıyormuş, ondan sonra yeniyormuş, burada mütemadiyen sabahları yataklar düzgünce toplanır ,akşam da ayın yöntemle açılır, en katı kural el yıkamadan sonra bu. Buradaki görevli bu işe çok itina gösteriyor, dedim ya kırk yıllık karınız bile olsa kurallara uyma konusunda bizim gibi buraya düşenlerin uymaktan başka çaresi yok, seve seve olmasa bile başka türlü yaptırırlar, hem yapmasan ne olacak başka işin yok ki en azından vakit geçiyor,  biz burada gelip geçiciyiz, ama onlar aynı ortamda yaşamaya devem edecekler, bu nedenle kuralları onların koyması en doğal hakları. Kurallara uyalım ama bazen abartıyorlar, kahvaltı masası diye bir şey var hayatımda ilk defa görüyorum, yesek de,yemesek de bir sürü malzemeyi döküyorsun, sonra topluyorsun, hepsinin yeri başka ve hepsini yerli yerine koymak burada en katı kural.

Televizyon seyretmek günlük rutin işlerden biri ama her kanalı izlemek serbest değil izleyemezsin, çünkü süreçleri devam eden aile kavgaları,sır olarak kalmış cinayetler,sağlık problemleri ile ilgili programlar, sonuç bekleyen DNA testleri, pür dikkatle izlenir ve arkadaşlara telefonla haber verilir, halbuki aynı kanalı onlar da izliyor ama olsun, böyle bir ritüel gelenek var ve devam ediyor, öğlenleri uyku zamanıdır ve biz alışkın olmadığımızdan en özgür zamanımız bu saatlerdir, dışarı çıkmak zaten imkansız ama balkon olabildiğince serbestiz.

Akşam saatleri yaklaştığında yeni bir aksiyon başlar, akşam yemeği, malzemelerin hazırlanması, yıkanması, pişirilmesi ayrı bir tören gibi yapılır, yemekten sonra eğer çok önemli bir dizi varsa ve dünden yarım kalan mevzular varsa ve de bulaşık makineniz yoksa burada iş biraz çatallanıyor  çünkü her şeyi elle yapmak zorundasınız, şimdi bazıları :” ben yapmam” diyebilir ama başa gelmeyince ben de öyle düşünüyordum, realite başka türlü çalışıyor, hatta bulaşık makinesi olsa bile eğer sana kıl olurlarsa  bulaşıkları önce yıkatır ,sonra makineye koydururlar bu da zor bir durum, ene iyisi siz kuralları değiştirmeye zorlamayın derim, bu uzaya sekiz şeritli bir otoyol yapmaya benzer, kısacası imkansız. Son bir seremoni kalmıştır; Öğlen hazırladığınız kahve kadar zevkli bir sosyal etkinlik: Limonlu çay, burada hakkını yememek için belirtmek istiyorum çayların ilk servisini size yaptırmazlar, nedendir bilemiyorum ama tahmin ediyorum ,halıya dökülmesin diyedir, bu bile başlı başına mutluluk kaynağıdır. Sevgili İmza okurları hapishanede geçen bir günümüzü sizlerle paylaştım , farklı bir şeyler yaşarsam yine sizinle paylaşırım bu günlük bu kadar. Son bir not: Sizlere  yazdıklarımız denetimden geçtiği için her şeyi yazamıyorum, siz anladınız sanırım.