İstanbul sözleşmesi ders olsun! Adına “İstanbul sözleşmesi” denilen ve kadınları koruduğu iddiasıyl...

İstanbul sözleşmesi ders olsun!

Adına “İstanbul sözleşmesi” denilen ve kadınları koruduğu iddiasıyla bol bol reklamı yapılan 81 maddelik sözleşmenin zararlarını anlamış ve buna göre kendimizce dile getirmiştik…

Çok şükür ki bu yanlıştan dönüldü ve anlaşmadan çekinildiği açıklandı…

Tartışmalar ise bitmedi, bitecek gibi de değil…

Zira niyet “Kadın hakları” veya “Kadına şiddetin önlenmesi” olmadığı aşikar…

Yürürlüğe girdiği 2012 yılından beri kadına şiddetin veya aile yapısına zararın azalmak yerine arttığı rakamlarla da ortadayken “Kadına hakaret, aileye suikast sözleşmesi!” olarak da yorumlanan sözleşmeyi devam ettirmenin anlamı da yoktu…

Daha önce de defaten belirttiğim gibi bizim başkasının yaptığı sözleşmeye de ihtiyacımız yok…

Biz özümüze dönsek, örf, gelenek ve dinimizin gereğini uygulasak zaten kadına değil el kaldırmayı kırıcı söz söylemeyi aklımızdan geçiremeyiz…

Avrupa belki teknoloji konusu başta olmak üzere bir çok konuda bizden önde olsa da aile yapısı ve kadına verilen değer konusunda bizlerin yanına bile yaklaşamaz…

Rusya’nın İstanbul Sözleşmesinin zararlarını anlatan tanıtım filmini seyrederken bile ne büyük bir felaketten dönüldüğünü daha iyi anladım…

Bundan sonraki yapılacak iş ise çok basit;

Gelenek, örf ve adetlerimiz ile dinimizin kadınlara verdiği hakları içeren sözleşmenin ötesinde kanun hazırlamak…

Türk aile yapısına ve kadınların değil fiziki, sözlü aşağılanmalarına bile müsaade etmeyecek bir yönetmelik oluşturup uygulamasını aksatmamak lazım…

Ayıca İstanbul Sözleşmesinin süreci de ders olması lazım…

Dikkat edin bu süreçte bir ayrışma yaşandı…

Belki de amaç ayrıştırmaktı!

Bilen, bilmeyen “Kadına şiddetin önlenmesi” gibi anlamlı bir başlık bulunca maddeleri dahi okumadan veya okuyup aile ve kadına yönelik gizli amaçları çözümlemeden savunmaya geçti…

Kadın milletvekilleri kalp kırdı, tahrik etti, karşısındakileri aşağıladı…

Özetle; İstanbul Sözleşmesi sürecinden çıkarmamız gereken derslerle yolumuza devam etmeliyiz…

Kadınlarımızı baş tacı, ailemizi kırmızı çizgimiz olarak görmeliyiz… 

 

***

 

Bunun hesabını kim verecek?

Yıllarca nazlanan, komik bahanelerle Zonguldak halkını salak yerine koyan THY, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Mart 2019 tarihindeki talimatıyla 12 Mayıs 2019 tarihinde uçuşa başlamıştı…

2020 yılında covid 19 ve pist çalışması bahanesine sığınan THY, uçuş tarihini öteleye öteleye 1 Haziran yaptı…

Yani 3 ay geciktirmeyi başardı…

Kimse bana “Bartın’dan yolcu yok… Pist bitmedi… Terminal bitmedi” demesin!

Fena bozarım!

“Pist uzamaz, genişlemez” diyenleri bozduğum gibi…

İnanın bilip de yazamadıklarım bilip de yazdıklarımdan fazla…

Birileri gibi verileri bilmedin veya çözümü öğrenmeden yazmadım, yazamam..

Hele bu konuyla ilgili asla!

28 Mart 2021 tarihinde yurt dışından başlıyor…

Eksikler var ama uçulacağı söylendi…

Güvenlik eksikliği ve terminal binası kaldı…

Bunun sorumlusu kim?

Bu eksiklere rağmen Sun Express Havayolları’nın 28 Mart 2021 tarihinde seferlerine başlayacağını açıklaması mı doğru, THY’nın uçmamak için bunu bahane etmesi mi?

Sözün özü; Zonguldak, Bartın, Karabük halkının bu nimetten faydalanmamasına mı yanalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünün yerde bırakıldığına mı?

Bu beceriksizliklerin hesabını kim verecek?

 

***

Mal da yalan mülk de yalan!

Özellikle yakınlarının hastalığı söz konusu olunca insan daha iyi anlıyor!

Mal da yalan mülk de yalan!

Önce değerli abimiz Mustafa Emen’in rahatsızlığı, Ferdi kardeşimizin vefatı sarstı bizleri…

Derken  babam, sonrasında annem…

3 haftadır ne tadımız ne tuzumuz kaldı!

Yazılarımızı ve dostlarımızı da aksattık…

İmtihan dünyası…

İnşallah bu imtihandan da geçebiliriz…

Tabi ki sizlerin de duasıyla…

Bu vesileyle ihmal ettiğim dostlarımızdan özür dilerken kritik süreç yaşayan annem için dua da istirham ediyorum…

***

 

HAFTANIN SÖZÜ:

"Dost dost diye nice nicesine sarıldım.”

Aşık Veysel

***

SÖZÜN ÖZÜ:

“Adam olmayana düşman bile olmam.”

Aşık Veysel

 

Yazan: Osman Sav