Herkesin gerek yüksek sesle gerekse içinden geçirdiği soru belli…

Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?

Türkiye’de bir konunun gündemde kalma süresi 21 gün, daha da geçmişi hatırlamanın veya analiz etmenin becerisi ise iyi niyetten geçiyor…

Görünen köy belli iken kılavuza ihtiyaç olduğunu anlamış olacak ki herkesin anlayabileceği şekilde net ifadeleri yeni yeni kullanan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümlelerine dikkat lütfen;

“Bugün Kamışlı’da Tel Abyad’da Cerablus’da Münbiç’de El Bab’da İdlib’de vermediğimiz savaşı Allah göstermesin yarn Şırnak’ta Hatay’da Gaziantep’te Şanlıurfa’da vermek zorunda kalırız. Karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir. Suriye’de istediklerini alanlar namlularını yarın Türkiye’ye çevireceklerdir.”

Bunun daha açılımı BOP’dur!

Görünen köy bu iken niye hala “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” sorusu dillendiriliyor dersiniz…

Dikkat edin “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diye soranlar hiç “ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, İtalya ne işi var Suriye’de veya Irak’ta” dememiştir…

Yıllardır ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerin olduğu masada kartlar dağıtılır Türkiye’ye “Yancı” rolü biçilirdi…

MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’ın yıllar önce “Artık sadece yurt içinde değil yurt dışında da operasyon el faaliyetler yapacağız” mailindeki sözleriyle masayı dağıtmanın sinyalleri verildi…

Ve nihayet yerli ve milli silahlar ile Suriye müdahalesiyle de masada yer alındı…

Sözün özü;

Biraz hafıza zorlanırsa hatırlanacağı gibi bebek katili Abdullah Öcalan, Türkiye’de terör estirirken sığındığı yer Suriye’de baba Esad’ın havuzlu villasıydı…

PKK ilk ideolojik ve askeri eğitim merkezi de Suriye'nin koruması ve lojistik desteği ile Bekaa Vadisi'nde kuruldu.

Özetle; terörün ana merkezi Suriye’dir…

Suriye’de sadece oradaki mazlumları korumak değil, asıl Türkiye’nin geleceğinin kurtulması ve parçalanmasının önlenmesinin hesapları yapılmaktadır, yapılmalıdır…

 

                                     ***

 

Müftüm; Milletvekilleri ve tüm siyasileri uyar lütfen!

Çoktandır yazacağım, fırsatta olmadı gündem de…

Biraz da sabrettim…

Ta ki şehit Tolga Can Yılmaz’ın cenazesindeki ön safta yaşanan durumu görünceye kadar…

Malum Milletvekilleri cenaze namazı için saf tutarken nedendir bilinmez önde ve ortada durma güdüsüyle birbirlerini adeta eziyorlardı…

İtiştiler, ötelediler…

Bir yere sıkıştı…

Durdular, olmadı…

Bir Milletvekili çıktı, arkaya geçelim diyeceklerine hiç olmayacak bir şey yaptı…

Şehidin tabutunun ileri gitmesini istedi…

Asker geldi,

Olmadı komutanı geldi…

Komutan cenaze merasimini çağırdı…

Tabut kaldırıldı, masa ileri gitti, şehidin tabutu tekrar üzerine kondu…

Gel de sabret!

Sabrediyorum, ama müftümden de rica ediyorum…

Özellikle fotoğrafa poz vermek için ön safta yer alma mücadelesinde birbirini ezen Milletvekilleri, siyasilere cenaze namazında sevabın büyüğünü arka saflarda kılanın aldığını hatırlatın… Ayrıca fotoğraf çektirmenin değil tabutu taşımanın faziletli olduğunu bir çıtlatın…

 

Niyetleri sevaptan öte başka şeyler olduğundan anlamayacaklardır, anlasalar da uymayacaklardır ama şunu bir hatırlatın lütfen;

“Cemaatle kılınan namazlarda, en faziletli saf en ön saftır. Cenaze namazında ise tevazu göstermek için en hayırlı saf sonuncusu olduğu söylenmiştir. Çünkü ölenler şefaatçidirler. En arkada duran kimse onların şefaatlerinin kabulüne daha layıktır. Bir de cenaze namazında arzu edilen, safların çokluğudur. İlk safı tercih ederse cemaat az olduğu zaman geriye durmazlar. (Reddül Muhtar, İbni Abidin, Cenaze Bahsi)”

 

 

                               ***

 

Aman bire Deryalar!

Sustum;

Aylarca, yıllarca…

Mal meydanda, söylenenler ortada…

Çapı, anlaşılır ve tavır da konur diye sabrettik…

Ama gazeteciliğin ayaklar altına alınmasının, kullanılabilir boyutta kalmasının “Bir çok kişinin işine geldiği” nüansını kaçırmışım!

Hemen hemen herkes bir çok şeyi biliyor ama 3 değil, 4 maymunu oynuyor!

Duymuyor, konuşmuyor, görmüyor!

İşine geliyor!

Ama artık yeter!

Medya kuruluşlarının ve gazeteci örgütlerinin ismini kullanarak aldığı paralar bir çok gazeteciyi isyan noktasına getirmişken ve bu konuyla ilgili girişimlerde bulunmaya hazırlanılırken “Katil” haberi patlak verdi!

Halkın Sesi Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mustafa Özdemir’in takibiyle belgelenen ilk haber;

Alkollü şekilde araç kullandığından ehliyetine el konulmasına rağmen araç kullanırken görüntülenen Derya Akbıyık meğer hiç de AK değilmiş!

Alkollü şekilde araç kullanırken 2 kişinin daha ölümüne neden olmuş…

Haberlere gelen yorumlara dikkat!

2 Kişinin ölümüne neden olan ve yine alkollü yakalanıp ehliyeti alınmasına rağmen yine muhtemelen alkollü araç kullanan kişi nasıl olur da tutuklanmaz!

Yine “Ağabeyine” mi sığındı, yoksa başka malum yollara mı orası karanlık…

Aman bire Derya’lar bulmuş bir yolunu, yordamını…

 

                                 ***

 

Bu kafa, o kafa!

Mustafa Özdemir, Derya Akbıyık’a gıcıkmış…

O nedenle takip edip videosunu çekmiş…

O nedenle yanlışmış…

O nedenle Gazeteciler Cemiyeti Zonguldak Başkanı Derya Akbıyık’ın suçtan aklandı!

Birileri gibi bira ısmarladığı veya etek aldığı için 3 maymunu oynamak yerine TOKİ’den ev almasına rağmen Derya Akbıyık’ın yasa dışı ve etik olmayan hareketini video çekerek kanıtladı…

Bu da yetmedi daha önce 2 kişinin alkollü araç kullanarak ölmesine vesile olduğu haberini yaptı…

Bu 2 olay bile bir insanın değil cemiyet başkanlığını bırakması sokağa çıkmasına bile engelken bazı sığ düşünenler tarafından suçlanan Derya Akbıyık değil de Mustafa Özdemir oldu…

Hatta Derya Akbıyık, suçuyla itirazda bulunmayıp Mustafa Özdemir’in gazeteciliğini güya tartışmaya açmaya çalıştı…

Zonguldak ve Kastamonu Hafız öğrenciler finalde yarıştı Zonguldak ve Kastamonu Hafız öğrenciler finalde yarıştı

Yani suçunu itiraf etti!

Ama olsun;

Gazeteci suçlu…

2 Yetmez, 3-4 kişinin daha her ülkede suç sayılan alkollü araç kullanarak ölümüne daha neden olsaydı…

Bu da yetmez… Allah korusun… Kendi akrabalarına çarpasıya kadar devam!

Bu kafa; “Hırsızın hiç mi suçu yok” hikayesindeki sığ kafa…

Değiştirin şu kafayı artık…

 

 

                                   ***

Şimdilik susuyorum!

Ne zor memleketsin Zonguldak!

İcraat yapsan bin dert, yapmasan bir dert!

İcraatı yapmayanları söylemek ayrı dert, ayıplarını kapatmaya çalışmak apayrı dert!

Hiç bir şey yapmayana “Hiçbir şey yapmıyorsun” diyerek bir tek şey söylenip geçiştirilen,

Bir şeyler yapana veya yapmaya çalışana, “Niye yapıyorsun? Amacın ne? Milletvekilliğine mi oynuyorsun? Belediye Başkanlığına mı oynuyorsun? Maddi çıkarın mı var? Onun mu var, bunun mu var” gibi yıldıran, yolundan döndürmek için bıktıran şeyler yakıştıran çapsızların hüküm sürdüğü yer Zonguldak!

Hele sustum!

Ama bilin ki ÇUKUR siyasetinizin,

FETÖ bağlantılarınızın, arkamdan konuşmalarınızın,

çevirdiğiniz film-fırıldaklıkların hesabı sorulacak!

 

 

***

HAFTANIN SÖZÜ: Türkiye Ne Çektiyse; Sahte Atatürkçülerden, Sahte Cumhuriyetçilerden, Sahte Milliyetçilerden, Sahte İslamcılardan,

Sahte Demokratlardan ve Yalancı Siyasetçilerden çekti.”

Muhsin YAZICIOĞLU

 

***

SÖZÜN ÖZÜ: “Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı.”

Hazret-i Mevlana