Her meselenin her an mütehassısıyız artık. Çabucak ulaşarak okuduğumuz kısa kısa, doğruluğu müphem ve tatsız kalıplarla kirlenmiş bir yığın ifadelerin büyüsüne mi kapılıyoruz nedir, hep en iyi bilen,...

Her meselenin her an mütehassısıyız artık. Çabucak ulaşarak okuduğumuz kısa kısa, doğruluğu müphem ve tatsız kalıplarla kirlenmiş bir yığın ifadelerin büyüsüne mi kapılıyoruz nedir, hep en iyi bilen, en iyi anlayan, en mükemmel kavrayan biz oluyor, kendimizi bütün meselelerin ârifi kabul ediyor, mütemadiyen etrafımızdakilere ahkâm veriyoruz. "Bilmiyorum" demek çok zor artık, zül basbayağı. Fakat bu kadar bilginlikse daha bayağı... Dermiş hâkim: "Bilmediğim nesne kalmadı" Dünyâyı bildi kendini bîçâre bilmedi (Bağdatlı Rûhi) Elbetteki bilmek, öğrenmek ve bilinmeyeni ortaya çıkarmak çok kıymetlidir. Fakat bir anda damlanın deniz, serabın okyanus olması mümkün müdür? Kâinatta her vaka bir zamanın gereği değil midir? İşte yine merhum şair Rûhi, bilmeden olanların bu bilinmez girdabını ne de güzel bize sunmaktadır: Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der "Görünüşte hoca kesileni gör ki, insanlara doğru yolu gösteren irşat sahibi olayım der durur. Hâlbuki daha dün mektebe varmıştır, bugün üstatlık taslar..."