Basının gerçek bayramı! Fonlanmak, yandaşlık! 24 Temmuz tarihi, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908’de Anayasa’nın...

Basının gerçek bayramı! Fonlanmak, yandaşlık!

24 Temmuz tarihi, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908’de Anayasa’nın yeniden yürürlüğe girmesinin ertesinde çıkan gazetelerin, gazeteciler tarafından sansür memurlarının denetimi dışında çıkarılmış olduğu gündür.

Bu nedenle 24 Temmuz günü Basın Bayramı olarak belirlenmiştir. Sonrasında hakların verilmesi ve alınması süreçleriyle de ‘Bayram’ yerine ‘Dayanışma günü’ gibi görülmeye başlanmıştır…

Gelin görün ki gelinen noktada medya sansürden daha büyük bir tehditle sınanmaktadır…

O da; İtibarsızlık

 

 

Son zamanların tartışmalı konusu fonlanan medya, hepimizin malumudur…

Zira Amerika’yı yeniden keşfedercesine dillendirilmesine bir anlam veremeyenlerdenim…

Yıllardır ABD, Almanya, İngiltere başta olmak üzere Türkiye’de ajanları cirit atan ülkelerin bir takım vakıflar üzerinden medyayı desteklediği yani yeni ismiyle fonladığı herkesin malumudur…

Bir takım medyanın her zaman olduğu gibi iktidarı desteklediği de malumdur…

Türkiye’de her gelen iktidara medya patronlarının bir el ense çektiği, istediğini alamayınca da yalan yanlış gözetmeden itibarsızlaştırma hareketine girdiği de vakadır…

Tek bir farkla bu ilişkiler evirilmiştir!

Önceden medya patronlarının patronluk yaptığı asıl işlerine yol verilmemesi nedeniyle düşmanlık edilirken bugünlerde bu iş biraz ideolojik boyutlara taşınmıştır…

Tabi bu arada olan medyaya olmuştur!

Ha ‘Yandaş’ ha da ‘Fondaş’ medya…

Olmasan da ya ‘Yandaş’ sındır ya ‘Fondaş’…

Zaten gazetecilik yapana ‘Sen güzel gazetecilik yapıyorsun… Ülke sorunlarını ve bölge sorunlarını güzel gündeme getiriyorsun… Sana destek verelim’ diyen çok çok nadiren çıktığına göre yaşamak için ‘Yandaş’ veya ‘Fondaş’ olursun…

Yada akışına bırakırsın, medyanın düzelmesini veya keşfedilmeyi beklersin…

Artık kaç sene sürerse…

Sözün özü;

Basının gerçek bayramı ‘İtibar suikast ine’ uğramadığı, ‘Yandaş’-‘Fondaş’ ayırımından önce gazeteci-kasteci ayrımına sokulup eşitlik yerine adalet terazisine konulmasıyla başlayacaktır…

Herkesin kendine göre ‘Yandaş’ veya ‘Fondaş’ ı olmasındansa herkesçe kabul edilen ilkelerin esasları uygulanmalıdır…

O zaman ne fonlanmak kalır ne yandaşlık….

 

 

 

 

***

 

 

FETÖ, sen neymişsin böyle! Uyursak ölürüz!

15 Temmuz darbe girişimine darbenin yıldönümüydü, geçen hafta…

Darbeye darbenin tarihidir 15 Temmuz…

Acılar da anılar da tazelendi…

Elbette sorular yegane soru da tekrarlandı…

FETÖ, tekrar böyle bir darbe girişimine kalkışabilir mi?

Doğrusunu söylemek gerekirse geçen haftaya kadar kesin bir dilde “Kalkışamaz” diyenlerden olan biri olarak TRT’de gösterilen “Mahrem” belgeselinin ardından “Acaba” demeye başladım…

Ajan filmlerini aratmayan öğrenci yapılandırmaları, hücre evleri ve sonrasında Zonguldak’ta hücre evlerinde kaldığını söyleyen bir tanıdığımın anlattıkları…

Öğrencilerin sözde abi, imam gibi kişilerle buluşturulmaları ve imtihan sorularının verilmesi bir yana nasıl ters köşe yapılıp beyinlerin yıkandığı çok açık şekilde ortaya serildi…

Belgeselin ardından karşılaştığımız tanıdığımın belgeselin ötesinde anlattıkları da çarpıcıydı… Hele Zonguldak’ta Kaymakamlık yapan eski bir kaymakamın zamanında ‘Abileri” olduklarını söylemesi ve daha okurken bile ‘Kaymakam olacağım’ dediğini söylemesi işin ciddiyetini bire bir yaşamamızı sağladı…

Ve elbette FETÖ’ya bildim bileli düşman İhlas’ın dini kitaplarının yayın organı Hakikat Kitapevinin çıkardığı kitapların “Mahrem” belgeselinde FETÖ evlerinin kütüphanesinde gösterilmesi…

 

Her sahnesi özenle mesaj içeren bir belgeselde sokaktaki en cahilinden insanın bile bildiği, içinde FETÖ yapılanmasını kötüleyen ve devlete başkaldırmanın imanı tehlikeye sokacağını ifade eden bölümlerin yer aldığı kitapları FETÖ yayın organı gibi göstermek ya kara cahillik, olmadı ahmaklık, olmadı ihanettir…

Bunun anlaşılamayacağını ve anlaşılınca da tepki konulmayacağını ve ihanetin ortaya çıkmayacağını zannetmek ise saflığın ötesinde aptallık olur…

Sonuçta gereği yapıldı, o sahneyi ayarlayan kişinin işine son verildi… Lakin cesarete ve hücre yapılanmasına ve tabi ki mesaj trafiğine bakar mısınız!

Bütün bu ayrıntılar ve FETÖ yapısının benzetildiği Haşhaşi yapılandırmasının bitmeyip günümüzde devam etmesi tehlikenin farkında olmamızı ve uyanık olmamızı gerektiren durumlardır…

15 Temmuz 2016 tarihinde uyusaydık nasıl öleceksek bu tehlikenin farkında olmazsak veya küçümseyip önlem almazsak da ölürüz!

Uyuma ki ölmesin bu millet!

 

 

***

 

Eşitlik mi ADALET mi?

Zonguldak’ta medyada bir ‘Eşitlik’ söylemidir gidiyor…

Siyasetçiden bürokratına, “Her medyaya, her gazeteciye eşit mesafedeyim” lafıyla adaletsizlik yaptıklarını itiraf edenler çoğaldı…

Eşit davranmada da davranmıyorlar ama neyse…

Asıl konumuz eşitlik-adalet arasındaki dengesizliğe…

Dini, insani, ahlaki değerleri hiçe sayıp, sövülüp sayılarak çok okunan mı değerleri göz ardı etmeyip, ahlaki değerlere önem verip, saygı değer olup daha az okunmak mı?

Doktorların bıçak, polislerin çorba, siyasetçilerin işe girme parasından sonra Zonguldak’ta aleyhine yazılmaması için kasko ve köprü parasını literatüre ekletenler, FETÖ bağlantıları hala devam edenler, gazeteciliği onuruyla yapmaya çalışanlar nasıl eşit tutulabilir?

Bu eşitlik adalet midir?

 

***

 

 

HAFTANIN SÖZÜ:

“Valilik binası yıkılmalı ve bütün modern kentlerde olduğu gibi kentin denize açılan kapısının önü açılır.”

Kent Konseyi Başkanı Hakan Kutoğlu

 

 

***

 

SÖZÜN ÖZÜ:

“Dünya’da menfaat için sevgi gösterisinde bulunan insanlar kadar alçağı yoktur.”

Şeyh Şamil

  YAZAN: OSMAN SAV