Dünyada mevcut bulunan irili ufaklı iki yüz sekiz devletin altmış dördü Osmanlı'ya bağlıydı. Gizli ellerin perişan ettiği bu garabet yuvasında aranan fakat mevcut şartlarda bulunması giderek...

  Dünyada mevcut bulunan irili ufaklı iki yüz sekiz devletin altmış dördü Osmanlı'ya bağlıydı. Gizli ellerin perişan ettiği bu garabet yuvasında aranan fakat mevcut şartlarda bulunması giderek imkânsızlaşan hoşgörü, adalet ve insanlık Osmanlı'nın kalbiydi. Bulgaristan'ı, Kosova'yı, Slovakya'yı ve diğer onlarca devleti fetheden Osmanoğulları, onları anadilinden asla mahrum etmedi. Fethettiği topraklardaki insanların hürce kendi dillerinde, dinlerinde ve kültürlerinde eğitilmesine bile müsaade etti. Osmanlı kazandığı toprakların ürkek evlatlarına şeref ve izzet gösterdi. Süngüsü muhabbetti. "Milletim" dedi onlar için. Edep ve hayanın izinde sevgiyle varlık bulup yeşeren birliğin kapısı böyle tahkim edildi tarihin en uzun ömürlü medeniyetinde. Tarih asırlarca ırk mefhumundan ırak Türklerin himayesindeki huzurla müreffehti. Sonra Fransız İhtilali'yle yeryüzü yeni bir "tarz-ı telakki"ye ve bakış açısına sürüklendi. Batı önce beyazları kayırmıştı. Sonrasıysa daha vahim... Dünya için belki yeni bir renkti bu tiyatro. Yeni bir hayal ve umut kapısıydı onların varlığında. Biz Türkler içinse büyük bir oyun. Nitekim bu oyunun nelere şamil olduğunu anlamak için yirminci asra kadar "Osmanlıca" ve "Osmanlılık" diye bir kavramın olmadığını söylemek yeterliydi. Şemsettin Sami Bey, Osmanlı devrinde yazılan şaheser sözlüğüne "Kamus-ı Türki" ismini vermişti. "Osmanlılık"da yirminci asrın başlarında ortaya atılan bir mefhumdu. Bu sakıt kavramları kim neden hangi hedefle uydurmuştu? Osmanlı padişahları halka "Türk milleti" diye hitap ederdi. Son sultan Vahidettin Han ülkesinden ayrılmak zorunda kaldığında bütün mal varlığını hazine-i hassaya bırakırken, "Mukaddes emanetler ecdadımın Türk Milletine armağanıdır!" diyerek Türk'ün evlatlarına veda etti. Fakat buna rağmen bizler sanki Türklüğümüzü yok saymışız gibi bir desise zihnimize zerk edildi. Buna binaen her asır bir kavim biz Türklere düşman edildi. "Millet-i Sadıka" demiştik Ermenilere. Bir zaman önce düşman ettik onları kendimize. Bedeliniyse ödemedik mi topraklarımızla? Türk'ün evlatları, Suriyeli ve Güney Türkistanlı kardeşlerimiz için çevrilen yeni oyuna yine aldanacak mıydı?